31 Temmuz 2010 Cumartesi

cam kenarı



Gözünü yarım açarsın, ağlak bir bebek sesi boğazlar kulağındaki ileri üçlü kemikleri, en son sen ayarlayıp çeksende açılmıştır o dandik perde ve güneşin son demleri gözünün kepenklerinin altından fırlatmıştır son baskısını...Son moladan kalma nikotin ağzında hassiktir bir tat bırakmış ve boncuk terler boğazından anne kokan gömleğine bulaşmıştır...Afyonun patlayınca anlarsın ki dönüyorsun! Şaşılalacak bir durum yoktur ve dönünce gerçekleşecekler aynı yollarda gördüğün renkler ve coğrafi şekiller gibi gelir ... Bazen küçücük bir şehir kadar samimi, bazen bozkırın ortası gibi sarı, bazende aşılmayacak gibi duran bir tepe gibi yalnız ve zor... Fakat en yakındaki alkol olan ve çoğu zaman "soğuk" bir kolonya kadar uçucu hisler yüzüne vurdukça etkisi geçiverir... Gittiğin yerde ne sarı vardır, ne de yollarda gördüğün o tek katlı evler! Teknolojinin ırzına geçip en sevdiğin şarkıları "sırala ulan" komutu ile fırdöndürerek kalan sayılı dakikaları tüketip varırsın, hiç sarı olmayan şehrine! Yorgunluk pek de koymaz adama zira "beyazın" bıraktığın yerde seni beklemekte ise...
Gece kaldığı yerden devam ediyor ve her ne iş olursa olsun her yeni başlangıç ya da devam için bir pazartesi bekleniyor...Anahtar deliği hayat, o kadar küçük, o kadar kısa, o kadar bilindik, yerine göre o kadar bilinmedik! Bazen bilirsin içerde seni bekleyeni, bazen de karambole çevirirsin...Nefes nefese kalmak ise tuzu biberidir en yüksek katın... İçeri girip ilk uykudan sonra ateşlenen ilk sigara ile kağıt üzerinde olmasada yapılan hesaplar tutmalı, bir şekilde tutturulmalı zira bunca şey haybeden çekilmiş olmasın, o yol haybeden geri tepilmesin...
Her gidişin bir dönüşü, her yazının da bir sonu vardır... ilki çok tuttu diye değil mecburiyetten çekiyorum bu DEVAM filmini!

11 Temmuz 2010 Pazar

ara



Maddelerin, ezberlerin kafamdaki izdüşümlerinden kısa bir süre de olsa uzaklaşıyorum kalem kağıdı kısa bir süre için zulalıyorum! Uzatmalar da bitip, hakem düdüğü çalınca ben de tribünlere dönüp bi eyvallah çekeyim dedim..
Kombine kartı sahibi gibi locasında, koltuğunda totomu çürüttüğüm muhtelif kütüphanelerde aldığım kütüpleri kumların içine gömeceğim hatta yetmezse tükettiğim sıvıların şişesine dürtüp akdenizin böğrüne atacağım... Tüm kış ahanda şu yaktığım sigaranın dumanını bekledim ama bitmedi daha, zira bu iklimde bekleme hiç bitmez, şimdi de kısa vadeli bir bekleme seansı ile ağustosu bekliyorum...

An itibariyle 10 günlüğüne yatış moduna geçiyorum, kısmetse nat. geo'ya bile gireceğim bu miskinlikle...

turizm "patlamış mı" gidip yerinde tespit edeyim...
"akdeniz akdeniz gelen düşman değil biziz"