Ve koşar adım olmasada emin adımlarla Attalosa yol vakti, Plazalarda, yüksek katlı, temiz camlı, ulvi işlerin yapıldığı Ali-ul'ala insanların! nefes aldığı binalarda, beynin ırzına geçen, başka bir bok olmadığından paylaşılan konuşulan, yegane konu olan "tatil" vakti... Aslında uzaklaşmanın, samimi olanın, 32 dişiyle gülenin, doyasıya dinleyenin-anlatanın,matiz zamanların, özlemin terki...
Defaatle anlattım bu işler öyle değil, oralar da göt devirdiğiniz şezlonglardan ibaret değil diye olmadı.. O kadar sıkılınca bu tatil planı ve anısını dinlemekten bir iki cümle edecektim ki vazgeçip Hakan Günday'ın "malafa"sından alıntıladım... Tüketimin şort giydirilmiş haline turizm denince, dinlemeyi de çoktan tükettim!
"Antalya, dünya üzerinde kendine ait güneşi olan tek kenttir. Bu güneş ısıtmaz ama ıslatır. Kanser yapmaz ama kan kusturur. Irkçı bir orospu çocuğudur. Turisti bronzlaştırırken, çalışanı buharlaştırır. O kadar erken doğar ki geceyi kimse anımsamaz. Güneş Antalya'ya Isparta'dan yakındır. Kirpik terletir, dudak yapıştırır....
"turizm, bütün dünya gibi, martlar tarafından yaratılmıştır. turist isveçli bir vücut şampiyonu mart olsa bile tezgahtarın meteri sayılır. tezgahtar mart, turist ahçiktir. satmak, meterlemektir. pezevenkse, rehberdir. bütün bunlara ev sahipliği yapan binaya da center denir. turizm pornografidir....' Hakan Günday-Malafa