22 Şubat 2011 Salı

ayrıntılar

Okuyana not: İşbu yazı subjektif değerlendirmeler ve ayrıntılardan oluşur. Bittiğinde bu muydu diye ağzını bozmayasın diye yol yakınken vazgeç istersen.

Uzun zaman önce yağan kar yer yer nasıl direniyorsa hala erimemeye işte bende öyle direndim yola çıktığımdan bu yana... Sayfalarca yazdım, çizdim hatta bazısını buraya aktardım gözünüze ilişsin diye. Evet bir tercihin sonucuydu o yola çıkış, evimden hatta sıcaktan soğuğa gelmek! Elektrik kesintisi gibi aslında, onca rengi barındıran küçük bir odadan, sadece bir mumun aydınlattığı koca bir odaya taşınmak... Bir başlangıç olmalıydı, samimi, mütevazi, içten yanmalı, heyecanlı, bana yakın, bana özel...

Sadece bir baltaya sap olmak için değildi bu yola çıkış, zira banknotların götüne takılıp 600 km gelinmez taa anasının üreme organından buraya... Tamamen sıfırdan başlamak ve her yeni güne eskiden bir yüz silip yeni bir yüz koyabilme hissi püfür püfür estiriyordu beynimin perdelerini... Bu ürperti çoğunlukla olumlu sonuçlandı diyebilirim o hiç görmediğim yüzün dışında! Bir takvim gibi her eski günü yırtıp yenisine baktım günlerin koşturmasında.

Geldiğimden bu yana gri başkent gün ve gecelerine çok renkli anlarda sığdırmadım değil, çok şükür griyi hep beyaza çaldı aklımın güleç yarısı, sözümün kalanı, ömrümün sıratı, sustuğumda sözüm, sövdüğümde ayıbım, tükendiğimde devamım oldu..

Bir ev bulmuştum hatta sevimli gelmişti gözüme.. Orta yerde, küçük ve sessiz! Hatta bir evde ne yaşanabilirse hepsi yaşandı belkide... Tüm köşe diplerinde onca kahkaha, yaştopu, sabır, korku, kuşku, eğlence, mayhoşluk, kül, samimiyet ve diğerleri..
Girer girmez çıkarmıştım odamın perdesini, sadece tül samimiyeti ile vuruyordu dışarıda erken yatıp erken kalkan şehir ışıkları. Cam kenarında ise mütemadiyen soğusun diye koyduğum bir şişe... Dışarısının soğuk olmasıda var tabi neden olarak ama asıl sebebi tamamen üşengeçliğimden ve sonra doymak bilmeyen bir kül tablası ile ağız dalaşı sevgisinden.

Çoğuna hiç bir zaman inanmadığım, samimi bulmadığım bir sürü ipim kağıt, kuşağım kitap içerisinde geçti bu süreç göt eskittiğim kütüphanenin 99 numaralı sırasında ya da kutu odamın lak ortasında duran belimden zoru olan sandalyede... Dedim ya inanmadım çoğu zaman ne öğrencilerime ders anlatırken ne de kendim için oturup çalışırken fakat yapılması gerekiyordu, gözlerimin ırzına geçse de okunması, ezberlenmesi gerekiyordu... Yaşım sağ kanattan sıfıra inen orta saha oyuncusundan bile hızla ilerliyor, bir düzen kurulması için bu çilenin çekilmesi gerekiyordu. Adı sanı belli bir kurumda, esamesi okunan bir mevkide işe başlamak akabinde yeni bir hayat ile kilometreyi sıfırlamak...



Ve şimdi bunca şeyi neden yazdım? Bazen çok kısa bazen ise oldukça uzun olan bu günlerin sonuna geldim. Öğretmenliği bıraktığımdan beri işim gücüm yok. Doluca sınavlara, mülakatlara girildi, çıkıldı bitti! Üç vakte kadar nerede işe başlayacağım belli olacak. Yola çıkışımın başlangıç evresini bitirdim. Başkent ya geri çağıracak yanına ya da savuracak marmara kıyılarına... Aylar sonra dibine işeyerek büyüttüğüm ağacın altında beklemeye ve dinlenmeye gidiyorum güneye, bu kadar şeyi özetleyen bir şarkı ile..


11 Şubat 2011 Cuma

+1 daha



Öyle böyle derken, osuruktan işlerle uğraşırken bir yaş daha bitti... An itibariyle yeni bir yaş daha çizdim çeteleye... Şöyle bir baktım 11 Şubata nasıl girdim diye eski postlarıma buradaki 4 yıllık çetelede, cidden üfürme ile geçiyor zaman! Yazık...

Blogun ilk yılında yağmura hapsolmuş bir Attalos gününde evde kahve falına bakıyordum...Sonraki yıl ise ise ağzımı boza boza gece oniki dört nöbetine uyandırılıyordum askerde... Daha şurası dediğim geçen yıl ise dershanede ders anlatıyordum hadi bitsin artık eve gideyim dediğim saatlerde.. Bugün ise taşınma arefesinde evde kitap, kıyafet ve bir sürü hatıra koliledim, bantladım...

Akılda kiracı tüm düşünceleri ve noktalama işaretlerini yine günü birlik tahliye süreci... Kuru öksürüğe gebe bir sigara ateşleyip, manada parkeyi eskiten gözleri yere dikip, bir de alıntı ile bitireyim nevi şahsıma münhasır kutlamayı....
Tarih-i Kadim
"İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
Ve başlar bize maval okumaya.
Ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
Gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
Senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
Başı geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur..."
T.Fikret