16 Eylül 2011 Cuma

Her şeyin şarkısı



"...Bir kırmızı koltukta yatarken

Ekranda Dziga Vertov dönerken

Psinoza mavladı birden

Şaşkınlık hasıl oldu


Bir çapa bir votka bir ılık meltem

Kıbrıs'ta dört ceset bir Baker'ken

Havariler mitler yazarken

Uyku bastırıyordu


Menevişten gloryaya sokakta bir votka

Kadıköy evinde Jacques Brel çalmakta

Temmuz oldu yaz bitti

Hoca kalk haydi

Tayfa markiz yolunda...."



Her şeyin şarkısı


"Yaralarım bende önce de vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum"

12 Eylül 2011 Pazartesi

12,09











Sanki bir tarihin, bir geçmişin kaldırımlarında yürür gibi...

Belki de göz kapatarak girmek lazımdı!

Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde 15 Eylüle kadar...

Hani derler ya tüylerin diken diken olması...

Konuşmanın şuraya takılması,



"Büyü de baban sana

büyü de büyü

büyüyüp de onyedine geldiğinde baban sana

idamlar alacak.."

4 Eylül 2011 Pazar

Teşne



Aslında her şeyin var bir tarifi dilin döndüğünce, becerebilirsen yutkunurken konuşabilmeyi anlatabilirsinde; fakat tarifin bir çıban sancısı gibi can yaktığı durum, bir kapıyı kapatıp, bir şehri arkanda bırakırken geriye döndüğün o bilindik kapının, şehrin de artık hüzünlü bir yalnızlığa el etmesidir... Bir bitkinin bilmediği coğrafyalarda yaşamaya çalışması gibi ya da misafirliğe götürülmüş bir çocuğun sıkıla sıkıla oturması gibi... Bir ruha, bir tevazuya, bir hasrete atfedilen değerlerin kilometrelere yazılmasa da hesabı, bulanık sabahların tasvirini anlatmaya kelimeler yetmez!


Hassas bir kuyumcu terazisinin adaletinde tüm küfürlü cümleler,
"bir taraf dönüşün" mutlak,
soru işaretlerinin "su götürmez"
sancıların gri-bulutlu,
az sesli, çok resmi resmine poz verirken,
diğer taraf "bir gidişin"
eksik,
genzi yakan,
perdeleri kapalı olan evini ateşe veriyor!



"Kokuların şarkısı başlar
Ne çocuk sesi ne kent uğultusu gelir..
-miş'li geçmişte sorunlar saklanır
Aya dokunmanın tam zamanıdır
İçim kıpır kıpır,
Deniz kıpırtısız"