25 Ağustos 2011 Perşembe

9



Ve koşar adım olmasada emin adımlarla Attalosa yol vakti, Plazalarda, yüksek katlı, temiz camlı, ulvi işlerin yapıldığı Ali-ul'ala insanların! nefes aldığı binalarda, beynin ırzına geçen, başka bir bok olmadığından paylaşılan konuşulan, yegane konu olan "tatil" vakti... Aslında uzaklaşmanın, samimi olanın, 32 dişiyle gülenin, doyasıya dinleyenin-anlatanın,matiz zamanların, özlemin terki...

Defaatle anlattım bu işler öyle değil, oralar da göt devirdiğiniz şezlonglardan ibaret değil diye olmadı.. O kadar sıkılınca bu tatil planı ve anısını dinlemekten bir iki cümle edecektim ki vazgeçip Hakan Günday'ın "malafa"sından alıntıladım... Tüketimin şort giydirilmiş haline turizm denince, dinlemeyi de çoktan tükettim!

"Antalya, dünya üzerinde kendine ait güneşi olan tek kenttir. Bu güneş ısıtmaz ama ıslatır. Kanser yapmaz ama kan kusturur. Irkçı bir orospu çocuğudur. Turisti bronzlaştırırken, çalışanı buharlaştırır. O kadar erken doğar ki geceyi kimse anımsamaz. Güneş Antalya'ya Isparta'dan yakındır. Kirpik terletir, dudak yapıştırır....

"turizm, bütün dünya gibi, martlar tarafından yaratılmıştır. turist isveçli bir vücut şampiyonu mart olsa bile tezgahtarın meteri sayılır. tezgahtar mart, turist ahçiktir. satmak, meterlemektir. pezevenkse, rehberdir. bütün bunlara ev sahipliği yapan binaya da center denir. turizm pornografidir....' Hakan Günday-Malafa


21 Ağustos 2011 Pazar

sakin




Sıkıntın öfkeye dönüşecek gibiyse her ne yapıyorsan yavaş yap. Yavaş yürü, her adımda içini ezeni eze eze yürü. Kaldırımlardan al hıncını, ağır ağır topla etrafı, dağılanı, kopanı, savrulanı; ancak öyle geçer zaman.. Diğer kesikler gibi sinir kesiği de geçer. Geç!!!
Önce yüz hatlarına yayılsın haykırış, sonra kasılsın taşıdığın bünye.. Sustuklarını iliklerine kadar hissedip, sindir içine bastıra bastıra. Cebine atıp fermuarı çekmeyi düşünme, kalabalıklarda cebinden sızar sonra! Tüm bu yüzleri, tüm bu anları çok renkli al hafızana, zamanla hepsinin rengi gidecek; fakat hepsinde kalacak olan siyah beyaz öfke! Yak fitilini, yak umarsızca zamanı, sonra kalan son sigarayı da çek içine karşısında izlerken yok olup gidenleri...

5 Ağustos 2011 Cuma

Adımlar




"Bir adım attığım yerde
Ne vardı ki
Gitmemle kayboldu
Her adımımda
Sonsuz benler koyuyorum
boşluğa
ve yine ben dolmuyorum
Geçip gittiğim yerlerden
İç içe
Öne
ve arkaya bakan
Bir sürü benler koymuşumdur
Eskileri çocuk
Şimdikileri ihtiyar..."

Asaf Halet Çelebi
1942

1 Ağustos 2011 Pazartesi

vetire


Hafifti tüm selamlar, Nasılsın demenin hiç hükmü yoktu, tüm iyiyimler sağır, idare ederler topal, gülümsemeler ise tutsaktı! Bir genelev mesaisi gibi, maaşı az, patronu çok, sanki mecburen!
Kendi gölgesine bile ağza alınmayacak küfürler ederken, yağmurdan ıslanmış çimen gibi ağzı kurumayı beklerken, "yok bir şey " demekten yorulmuşken dudakları, ayık kafa ile kendi kanamasını pansuman ediyordu.. Bir kahvecinin ocaktaki gereksiz telaşı gibi.. kimi çok şekerli içiyordu kimi az, kimi orta şekerli seviyordu oysa kahveye şeker hiç yakışmıyordu!
Zaman geçirme telaşı beyhude, göz göre göre -muş gibi bilmek, bakmak, duymak, yaşamak, her şey -mişcesine hiç bir şey yazmak, söylemek, bağırmak!

Aslında her insan biraz bencildir, önemli olan bunu ortaya çıkıp bencilce söyleyebilmektir!