14 Ekim 2008 Salı

sanki



"......Labirent bir delikanlı gönlü bu, içime gömdüklerim var, içinde yitirdiklerim var, beni kandırıp içine girmeden çıkan var...İçimde yoğun bir trafik yaşanıyor, içim içimi denetleyemez bir durum. Elektromangal bir delikanlı gönlü işte......

..... Fırçam ve renk renk boyalarım var. Alev alev dolanıyor içimi çizme isteği. Aslolan çizmek değil, özlem. Bir yol çiziyorum, giderek daralan, perspektif bildiğimden değil, gözlem. Yollar uzakta daralıyorlar, bunu uzun otobüs yolculuklarından biliyorum. Bir kız çiziyorum yolun başına, eline bir çanta veriyorum, okula gitsin, okusun hasbam. Uzun uzun saçlar çiziyorum, işi ne, taransın yosmam. Sonra resme bakıp basıyorum şarabı bardağın gözüne, bardağın gözünün tam neresi olduğunu çok iyi bilemeyerek. Seviyoruz ya, içmek gerekli. Kız çıkıp gidiyor resim kağıdından. Fırçalarımı kırıyorum, boyalarımı atıyorum gayya kuyularına. İçimdeki çizme isteğini bir ressama ciro edip basıyorum şarabı bardağın gözüne... Bardağın gözü olmaz. Çekmece mi bu? Çekmecenin gözünün de bir şey gördüğü söylenemez. Kendin yarat dertleri, kendin üzül, delikanlı bir felsefe......


demiş Ferhan Şensoy "kalemimin sapını gülle donattım" kitabında, sanki ismini özellikle seçtim, sanki bunu da buraya özellikle yazdım..

Hiç yorum yok: