5 Mayıs 2012 Cumartesi

hülasa



Şehirler arası otobüslerde arkasında oturanı hiçbir uzvuna takmadan koltuğu arkaya yatıran rahat yolcu bilincinde karşılamak vardı yaza teşne orospu baharı; ancak mevsimden medet uman vıcık bir sürü bünyenin ortasında kalbimin sıkışması, dizlerimin o koltuk arasında sıkışmasından çok daha can yakıcı.

Titrek bir mum alevi gibi kıvranırken kirpiklerim; gecenin terkisinde uyumuyor adeta sızıyorum! Hangi günün hangi saatinde uyanacağımı cidden merak etmiyorum it gibi korkuyorken geceden.. Ocağın üzerinde kaynadığını dalgınlıkla unutup tuttuğum çelik çaydanlığın sapının serçe parmağımda oluşturduğu su kabarmasını görünce bile yaştoplarım sicim sicim tahliye oluyor şehir foseptiğinin ücra bir deniz kıyısından maviye karışması gibi!

Yatağa yattığında uyuyabileceğini bildiğin halde uyumayı tercih etmediğin durum ile yattığında sittin senelik kıvranmaların eşliğinde uyuyamamanın arasında bir yastık boyu fark var... Yumuşatıcı kokan nevresimleri ıslatan yaştopları ile boncuk boncuk terleyen boynumdan akan damlaların birbirine karışması hep bir tuzlu su şakası olarak tekrarlanıyor hiç sevmesemde... Sevdiğin şeylerin hiç tekrarı yokken sevmediğin şeylerin defaatle baş ucunda olması ise tamamen sözün hülasası!

Geçirilen zamanların tek ipliğe kalmış kopmaya yakın bir düğmeye benzeyen "koptu kopacak" halinin verdiği tedirgin hüznü, daha sigaramı yakmadan sönecekmiş gibi duran kibritin alevine benziyor, yitmenin verdiği o büyük yutkunmaları anlatacak ya da anlamlandıracak sözleri arasında boğulduğum kitapların satır aralarında arıyorum. Bir amacın ayaklarına tutunup oradan oraya savrulacağım beşbenzemez düşleri, şimdiki zaman kayıtsızlığı ile iç geçirerek soluyorum.

ve yazmak yitiklerin işiyken, hep bir şeyleri tamamlamanın verdiği o dayanılmaz acı gelip de kadehimin ortasında boğazına dolanınca elim istem dışı uzanıyor kağıda ve ucu açık kaleme.. Sonsuzluğun payitahtına yola çıkarken ayağımı sıkan bir ayakkabıyı giymiş gibi... Kanar topuklarım, kanar susuşlarım, kanar kurumuş tüm sözlerim! Bir vedanın hüznü çöker giden onca izin peşi sıra ve belli belirsiz bir damla akar yanaklarımdan köz gibi... Sağanak bir düşünce gelip de yakalar şemsiyesiz, ağaçsız, zamansız ve yalnız olduğum cenin hallerimde..

2 yorum:

Adsız dedi ki...

O yere tek başına mı gittin?

koyusiyah dedi ki...

evet tek başıma..