20 Haziran 2012 Çarşamba

otopsi




Kendi kararınla çizdin yolunu. Çizilmiş her şeyin hüviyetidir bir neşter yarası. Görünce, duyunca yaranın kanadığı -miş'siz bir geçmiş zaman hatırası...

Ne oyuna girebildin koşa koşa, ne de hava kararınca eve dönen çocuklar gibi çıkabildin oyundan umarsızca. Kendi gönlünce vakit geçirme beyhudeliği evinden taşan, sokağa yakışmayan!

Arafta kalmanın görüntüsünü aynaya her baktığında yaşıyorsun. Her sabah içini kemiren o "garip şey" ile savaşıyorsun. Gözlerinin nemi taze bir sonbahardan kalma...

Bedeninin işgal ettiği yerlerde aklın sürekli o yaşadığın "kısa mizansenin" perdesinde, ağzında kalan bir parça tadın esrikliğinde, başka tatların fersah fersah ötesinde!

Uzun bir "aralıktan" sonra duyduğun hiçbir söz içindeki kocaman boşluğu kapatmıyor, hiçbir rüzgar saçlarını bir tül perde gibi uçuramıyor. Çoğul bir yalnızlığın takviminde her gün yırttığın o sayfanın hayatının bir günü olduğunu kavrayamıyorsun.

Kapanmaya yüz tutmuş bir dükkan gibi düşlerin, hayati burguların tükenmekte ve gülümsemek bir küfür gibi yakışmıyor tüm kalabalıklarda yalnız olana!

Nefes almak için başını göğe her kaldırışında, sözüm ona "maviliklerin" üzerinde gerçeğin "siyahını" görüyorsun. Gün bilmez, mevsim tanımaz iç çekişlerinde özünden uzak her bir mutluluk anında bir mermer yontusundan, asfaltta çiçek açmasını beklediğin gibi ağzında kalan o tattan bir parça bulmaya çalışıyorsun! Yaşadığın şeyin istediğin olmadığını bildiğin için tek bir adım bile gidemiyorsun.. İnkar ederek yaşamayı tercih ediyorsun. 

Halının altı tozlu,
Halının altı gerçek,
Halının altı katrankara!



görsel: Sonbahar-Özcan Alper/2007

Hiç yorum yok: