6 Aralık 2008 Cumartesi

Düm Tek(il)


Bağlasan durmaz bir his, kalp kepenklerine sertçe yumruklar geliyordu açılsana komutu emredilen, dudaklarını kemirirken heyecanı atmak için, elinde oyuncak etmişti sigara paketini... Okuduğu romanda ki  "müstehak" oluyordu bazen , bazen de  izlediği filmde ki "bekir" gelinirmiydi her gece diye düşünüyordu, çok sesli çalgılar ekibinden çıkan onca ses arasından yalnız onun bendirinin kulağına çalındığı anlarda... Bir bulut olmuştu ve yükseliyordu içerideki sigara dumanı, keskin bir alkol kokusu burnun deliklerinden içeri girip, beynin bilmem kaçıncı lobunda bulunan, hüzün-sevgi-endişe-korku vs.. gibi mekanizmaları harekete geçiriyordu..Sanki ilk adımda o çok bütçeli amerikan filmlerinde yapılan, seyir zevki yüksek enstantane yapıldı, içeri adam girdi ortalığa yoğun duman verildi, arkadan müzik ile ki zaten kendisi yaparken bunu ekstradan bir şey çalmaya gerek yok, saniye bilmem kaç tur attırılarak oradaki herkes kayboldu.... Sanki vurduğu bendire değil kalbine değiyordu ses, gözlerini kapatınca....
Çok kalabalıktı içerisi ikinci kez makamına varıldığında, ilk gün ağlayarak okula giden bir ilk okul öğrencisinin, alışması ile sonraki gün koşa koşa gitmesi hissiyatı vardı kuş kalbinde, sanki her şey bittiğinde karşısında selam duracak, o da bu selama karşılık elleri yırtılırcasına alkışlayacak gibiydi...Saklanabilseydi ses, işitsel duyuların hepsini tek tuş ile sıfırlayıp, yalnızca onun sesini dolduracaktı.. Geçip köşedeki en sakin masayı bulmasıyla, bir devam filmi niteliğinde, "büyüklerinin yanında canı sıkılan bir çocuğun, masaya dirseklerini dayayarak, ellerini yüzüne bastırıp, kendi dünyasına dönmesi " masumluğunda, ufakça bir fıstık parçasını dişleri ile ezerek, gözlerini hiç ayırmadan yalnızca sallanan bir çift küpenin ışığı yansıtması sonucu acaba bu ışık mı gözleri mi daha parlak sorunsalını tartışan, hatta bazen nefesine bile müdahale ederek, dışarıdan gelen tüm seslere kulakları tıkalı, derince yutkunan, kuytu köşe duygusalı... 
Toka yapımına ve kullanımına lanet ederek, özgürlüğün saçlardan başladığına inanan, hadi bir hamle diye "son dakika beraberlik golü" beklentisinde, düşmesini istedi saçlardaki esaret bağının.. Salınıp elleri ile düzeltmesini, her hangi bir tebessümün hangi tualden fırlayıp geldiğini, düşündü.. İkinci katta önündeki demir korkuluk arasından bakmaya başladı tek gözünü kısarak, demir teller parmaklık olmuştu, orasıda bir cezaevi ama görevler hala belli değildi, çözümsemek için bu durumu ayağa kalkıp bağırmak istedi "Hem mahkumum sana, hem mahcup bir gardiyan" diye... Fakat orada oturup bu durumu daha da somutlaştıran, demirler arasından izleme işine döndü, demirler arasından hafifçe başını kaldırıp, sömürürken önündeki ince belliyi en dibindeki duyguları alırken, göz göze gelme cinayeti yaşandı.. Cinayeti yalnızca bir çift göz planlamış, aracı ise ağızdan yavaşça süzülen alkol olmuştu.. Parmaklarının uçlarına kadar hissedemez olmuştu, soğuk bir ten ne kadar titrerse işte o kadar titriyor, zor çıkarıyor pakette ki sigarayı, derinlemesine ilk nefesini alırken gözleri ile beyni birbirine diş biliyorlardı, korku ve istek birbirine peşrev atıyordu.. Belliydi zaten daha önceki müsabakalardan isteğin galip geleceği... 
Şarkılar sanki sözleri oluyordu gecenin, sesi sanki gücü oluyordu şarkıların... Bazen bıçak saplanmış gibi acıyordu içi, bazen nefes nefese kalıyordu düşlerinin peşinde zira çok hızla ilerliyorlardı yetişemiyordu.. Sonunda gözlerini kapatıp soyutlanmak istedi, ağzında gargara yaparken o en sevdiği sıvıyı, elleri ile gözlerini kapayarak binyıllarca bekledi, sanki kalbini germişlerdi gergefe, bendir diye tenine vuruyordu dümü de teki de.... Beyninde duvardan duvara çarpıyordu küçücük bir düşünce, hangi kapıya gitse geri yollanıyordu..Kirayı ödeyemediğinden yersiz yurtsuz kalmıştı "ilişki" , adı bile çoğul bir anlam çağrıştırdığından yalnız da yapamıyordu.. Geçmişteki "arsızca eve alkollü gelmesi, boşvermişliği, durup durup yaştopu akıtması, kalemle kağıtla oynayıp başka arkadaş edinememesi vs.." onu her kapıdan döndürüyordu.. Bu arada "O" yepyeni bir şarkı söylemeye başlamıştı, ve kabustan uyanır gibi tek seferde açtı gözlerini, saat haddinden fazla hızlı ilerlemişti.. Sigarasını sanki herşey camı bulan vatandaş, ya da kültablası imalatçısının suçuymuş gibi bir hışımla söndürdü..Seslenerek yakınında ki garsona, "bizim günahımız ne kadar"diye, hesabı istedi, verilemeyecek-ödenmeyecek-yaşanmayacak-saklanacak-susulacak-ağlanacak hesabını....

2 yorum:

Adsız dedi ki...

içli bir ezgiyi dinler gibi bazen, karşındaki kişiyi dinlemek..belki anlamıyorsun da dinlerken ne anlatmak istediğini,ama o anlatıyor ya, yetiyor işte o an sadece gözlerine bakmak...

kederli bir gün...

:)

Adsız dedi ki...

fena!