Panjurların sıkı sıkı kapalı olduğu bir odada ne kadar olursa işte o kadar aydın gün...Kalkar kalkmaz siyaha çalan bir hissiyat oldu nedeni de belirsiz..Yüzümü yıkamaya gittiğim banyo musluğuna elimi attığımda, garip garip sesler çıktı şaşırtıcı ve komik olanı ise, çıkan seslerin su arızayı aradığımda görevli "makaktan" çıkan seslerden daha güzel olmasıydı..Gülünç bir hal ile sabahın en light küfürünü ettim, canın cehenneme tarzında film altyazısı gibiydi.. Suları kesmişti arızasına kurban olduğumun belediyesi, zırf yağmur suyu şebeke suyuna karıştı ihbarını aldığı için, peki dışarda dolaşan o kadar adamı neden kesmiyor, onlarda bize karışmış ve tadımızı bozmaktalar...Varsa maçası buyurun diyeceğim ama uğraşacak durumum yok, zira şu saat itibariyle 8-9 tane 60 dakika kaldı yola çıkmama, eğer olağanüstü birşey olmazsa, efendice akşama kadar evde pineklemeyi, sonra inceden hazırlanmayı hane halkı ile vedalaşıp, güzel insan Apo abinin yanına uğrayıp inceden 2-3 dublenin belini kırıp yola çıkmayı planlıyorum, ev kerbelayı andırsada...
Garip hislerin çetrefilli ılıklığı ile uyudum gece, müziği mümkün olduğunca geri plana alsamda arsız çocuk gibi zınk diye geldi baş köşesine oturdu düşüncelerime yön veren hislerimin..Kocaman bir ürperti oldu o şarkıyı duymamla, çocukluğumda bulaşık deterjanı ve su ile yaptığım karışımı, her çeşit delikli alet ile üfleyerek oluşan balonları patlatmak kadar kolay değildi, içi tamamen tuzlu su ile dolu olan gözlerimi tek hamleyle boşaltmak....Dedim "yaş yerinde ıslaktır" kalsın, hatta bunu ilk ben söyledim dünyada...! İşte bunları düşünürken yepyeni bir tarih geldi gözümün önüne, durduran terbiyesiz evladıdır, oynat bee ne olursa dedim ve izlemeye koyuldum, bakalım kahramanımız siyah o bölümde neler yapmış diyerek daldım cam çerçeve dinlemeden....Birden ortalık bir karardı, ince ince beyazlar belirmeye başladı onlarda belli belirsiz, işte dedim burası ya yol, ya da tribün...Baktım ki 4 mevsimi de geçirdiğim, dağ-tepe-kavşak-şarampol vs...
Kitabı, defteri toplayıp her hangi bir iktisadi dersi geride bırakıp, 3-4 hoşbeşi ile Attalosun daracık kaleiçine inerken, seyyara gözü ilişince ateşi ilk defa gören o ilk insanlar gibi durdum! "İzmir'in Büyücüleri" diye kitap mı olurmuş diye yere bir çırpıda eğildim, degaj yapacak kalecinin topu tutması gibi tutarak kitabı....İlk bir kaç sayfasını okuduktan sonra, tahmin edilmesi kuvvetle muhtemel bir şekilde, fiyatını bilmediğim kitabı alıyorum dedim... Ayrılarak kalabalıktan tekil serüvenime dönüp, falezlerin üzerindeki mekana girmemle havanın kararması bir oldu.. Buz sadece güzelim rakıda değil, ellerimde de vardı..Siyah beyaz atkımı daha bir sıkı dolayarak boynuma iyice gömüldüm yerime ta ki o kitap bitene kadar... Kalkmamla her zaman ki gibi cam kenarı bir yer ayırtmam bir oldu...yanıma da fazla bir şey almadım, bir kaç parça hediye, bir kaç kıyafetimsi, toplasan en fazla 2 paragraf oluşturacak kadar da kelime aldım...
O gündü işte son smyrna yolculuğu..Sanmazdım, gitmem diyordum, kanal değiştiriyordum, sesi kısıyordum, ağzımı bozuyordum vs.... Ve yeni bir karar alınması adına tekrar tıpışlıyorum bu gece... Kişilerin değil, sevgili devletin! alacağı bir karar..Kaç ay ve nerede asker olacağıma, karar verecekler... Pazartesi Gaziemir ulaştırma ve eğitim birliğinde yedek subay olmamak için sınava gireceğim..İşte karmakarışık yazının özü bu...
Kitap hakkında başka bir zaman uzunca bahsederim, Bu fotodan daha iyi anlatan birşey bulamadım, içinde ki esrar-ı...
3 yorum:
nereye ya, daha yeni yollar kesişmişti :)
işin şakası dilerim gönlünden geçen neresi ise o olsun hayırlısı ile arkadaşım.
foto gerçekten de güzel yakışmış kitaba. aklıma düştü şimdi eve varınca elime alıp karıştırıp kelimeleri tazeleyeceğim belleğimde...karışıklığının özüne gelince ne diyim sabah ola hayrola...
buram buram gizem kokuyo burası..
çok sevdim..
Yorum Gönder