18 Nisan 2012 Çarşamba

Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi

"Sıradan bir hayat düşlemiştim... Çürüdüm."


"Derin bir uçuruma gidiyordum; önce hayatımdaki tatlar sonra anlamlar azalmaya başlamış, beni derinliklerine doğru çeken hüzün ruhumu paramparça etmişti. Bütün isteklerimden susarak, ağlayarak vazgeçmiştim. Küçücük gerçeklerle yüzleşemeyip kocaman yalanlar uydurup onlara sığınıyordum. (Gerçek, uzun süre taktığımız maskemizin ardında gizlidir, bunu da biliyordum.)"


"İki yılda mı unuttum hepsini "Hayat, kısa kısa öykülerin toplamıdır. Her zaman her öykünün mutlu bitmesini bekleme... Önemli olan nasıl bittiği değil, öykünün kendisidir... "Öykülere inan" diyen ben değil miydim?"



...Hayatımın, başı ve sonu belliydi; hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım. Bardağımdaki birayı hiç zorlanmadan kafama diktim, kalktım. Hayatımın ortasındaydım ve artık daha fazla çürüyemezdim. Doğru, insanın hayatında bazen bir uçurum kalırdı ama benim o uçuruma doğru yürümeye ve kendimi kuru bir dal gibi sonsuzluğa bırakmaya hiç niyetim yoktu.
Hayata daha sıkı sarılmak, kök salmak için insanın acılara, -hatta bazen büyük ve dayanılması zor acılara- katlanması, o hayatı gerçekten, içini doldurarak, anlamlandırarak yaşaması birinci şarttı. Bu acıları yaşarken de kendine acımaması gerekiyordu. Bu öylesine ince ve görünmez bir çizgiydi ki bazen bu çizgiyi geçip gittiğimiz oluyordu. Ve sanırım ben kendime çok fazla acımıştım. Şu küçücük kar tanelerinin bile mutlu ettiği ben, bütün hayatı ıskalamak üzereydim....




"Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda.
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar.
Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların.
Sonra her şey çıkıp geldi.
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde.
Sen çıkardın utancını duvara astın.
Ben masanın üstüne koydum kuralları.
Her şey işte böyle oldu önce"

Hiç yorum yok: