Murat Menteş
29 Aralık 2011 Perşembe
Deplasmanda Plasebo
Murat Menteş
28 Aralık 2011 Çarşamba
23

26 Aralık 2011 Pazartesi
25 Aralık 2011 Pazar
21
20

Çift kişilik yalnızlığıma karıştığın gün
içim yeşerdi..
Meğer
Sevgisiz sesim soluğum çıkmıyormuş
Ağlamak da yetmiyor
Hoyratça gündüzlere doğup
Ben her gece
Sana ölüyorum!
23 Aralık 2011 Cuma
19/Siyah Makamı

22 Aralık 2011 Perşembe
18

21 Aralık 2011 Çarşamba
17
" Şeb'i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir?
Müptela-yı gama sor kim geceler kaç saat"
Yılın en uzun gecesini ne takvim hazırlayanlar ne müneccimler bilir,
gam çekmeye müptela olana sor ki geceler kaç saat?
Boz, bulantılı bir kış gününün ertesi güne kaş göz eden an dilimleri... Aslında hangi ayın, hangi günündeyim ya da saat kaç diye aklımı kemiren soru işaretlerinden kurtulalı çok oldu... Hasbelkader nefes alışlar ile bünyeyi zorlamayacak kısa cümleler kurarken ne takvime gerek kalıyor ne de bir aksesuar olarak duran saate..
20 Aralık 2011 Salı
19 Aralık 2011 Pazartesi
15/Leke
16 Aralık 2011 Cuma
15 Aralık 2011 Perşembe
13

14 Aralık 2011 Çarşamba
12

Sesler sözlere, sözler gözlere, gece gündüze inatla yakın!
Açıp okumak, susup anlamak istediğim o kitaba elimi süremiyorum, kitabın mavi ayracını, altı çizili sayfalar yerine mütemadiyen kendime saplıyorum...
13 Aralık 2011 Salı
11

Her bir an, eskisini kovalıyor, arkadan kovalayan öndekine hiç yetişemiyor!
Mide bulandıran, çarpık kişisel çözümleme örnekleri günlerin içine sıkışmış üstünkörü bir temizlik ile yerinden çıkmıyor..
Işıkları kapalı, çok odalı bir evde gezinti gibi, her odası sürprize açık.. Işıkları açtıkça duvar diplerine iyice siniyorum! Ne aradığını bilmeden ya da aramaya başladığında çok iyi bilip sonradan aramanın telaşında kaybolmuş bir unutkanlık belki de kim bilir? Odalara feryat figan, tekme tokat dalıyor, güneş girmeyen zihnin, ömrün ışıklarını bir hışımla açıyor, gizlide köşede ne kaldıysa zulada hepsini didik didik ediyorum..
Bazı odaların kapısı o kadar eski ve sıkı kapatılmış ki kırmaya omzum, hatırlamaya fikrim yetmiyor! Soru işareti maymuncuk olmuş, tenhada kalmış her bulduğum yere dürtüyorum... Gelen tıkırtılara dikkat kesildiğimde, birisi olmalı diye düşünüp pişman olduğum tüm yönelmelerimde, geride zarar ziyan, izmarit, yaştopları, küfür ve her satırı çoktan dolmuş bir sayfa bırakıyorum.. Ayak izleri her yerde tanınıyor, bazıları orada kalıplaşmış, bazıları ise çok naif dokunuşlar ile hemencecik uzaklaşmış.. Hassiktir ya bu düşünceler aklıma nereden de bulaşmış? Hayatımın pozunu verir donakalmalarım, hayra alamet olmayan iç çekişler ve hortumu delik gözler... Avuçlarımın arasında kesici, delici, yakıcı, yırtıcı, onlarca soru işareti, hediye paketli ve ileri tarihli cümle.... Memeden kesilmiş bebe bile akıtmaz yaşlarını böyle İçim içimi kemirirken...!
12 Aralık 2011 Pazartesi
10/Günaydın

Fiziksel yalnızlık anılara gömer seni!
Çıkmaya çalıştıkça daha bir büyür boğazındaki ağrı, zorlaşır yutkunmak…
Onu gördüğün rüyandan kolayca uyanırsın..!
Gecenin dördünde hayat sana gülümsemez!!!
Kalkar volta kıvamında yürüyüşe koyulursun dört duvardan oluşan o karanlık odada;
Derken az önce gördüğün rüyayı düşünür yorumlamaya çalışırsın..
Elin telefona gidecek olur o anda, korkarsın ya gerçekse, rüya değilse diye titrersin..
Anlamsız bir gözyaşı fırtınası başlar, söndürdüğün sigaralar eşliğinde…
Başın yorgun düşmüştür, ellerinin arasında kalıp sıkıştırılmaktan,
Kıpkırmızı olmuştur yanakların fakat bu ilk öpücük nedeniyle oluşan sadelikten uzak,
Kanın devinimsizliğinden oluşan tıbbi bir problemdir…
Sonra kocaman bir düşünce kaplar fikrini,
Başlarsın bir yandan, bok var bu şarkı nerden geldi aklıma dersin,
Defalarca aynı şeyleri düşünür ve altını o reklamlarda gördüğün renkli kalemle çizersin tüm zina düşüncelerin!
Birden gözlerin istem dışı olarak tavanda oluşan gölgeleri izlemeye başlar
Hepsini bir şekle sokmaya çalışırsın, sen binbir şekil olmuşken
Hangi tarafa çevirirsen çevir kafanı, içinde biriken o şeye bir anlam veremezsin
Acabalar ile komşuların tek tük yanmaya başlayan ışıklarını saymaya çalışırsın sokak lambası referansında
Nerden geldiyse aklına, anıların gelir bodoslamadan! her biri türlü şeyler içeren
Sabah olacağı hiç aklına gelmez, sanki zifiri siyaha alışmıştır gözlerin
İlk öten horoza ağza alınmayacak küfürleri sıralarsın
Bu kadar şeyi saydıktan sonra tamam işte unuttum tüm bu yaşananları dersin
Fakat düşlediğin gözünün önünde belireceğinden gözlerini kapatmaya da korkarsın
Paketteki son sigarayı da ateşlersin sessizce yaptığın kahve eşliğinde
Dünyevi mücadelesine senden daha erken koyulanları görür hislenirsin
Kimileri tezgaha, kimileri ofise..
Emeğe duyduğun saygı, arsız bir simitçinin narasıyla kesilir
Kan ilk defa gözlerinin önünde bu kadar birleşiktir, zira içindedir
Tabirine bakmaya korkarsın düş yerinin
Tezgah açtığın hayali sorgulamaya başlarsın sonuç değişecekmiş gibi
Ufak tıkırtılar eşliğinde kimse girmese de odaya, hareketlenmeye başlamıştır ortalık
Saat bağırmadan sen kaldırırsın ona verdiğin talimatı
Misyonunun tamamlamanın verdiği huşu ile o yerine dönmüştür
Sen ise o koca dakikalarda başladığın yere bir gider bir dönersin
Pencereden içeri arsızca sızmıştır güneş
Siyah yerini kızıla, kızıl ise daha açık renklere kendini peşkeş çekiyordur!
ve bok var akrep yelkovanı fazlasıyla kovalamıştır..
Acı bir kepenk sesi ilişir kulağa, sonra çalışmaya başlayan anahtarlar
Buğulu gözler mücadele alanına doğru ilerlemeye başlamış
Senin mücadelen gecede kalmıştır… Sabah sen istemesende olmuştur!
Haybeye dememişler gün gerçekten çok aydın….
Bu kadar kolay, bu kadar yalan!
11 Aralık 2011 Pazar
9/Aşkın Z'si

9 Aralık 2011 Cuma
7

Ve gecenin bir yarısı beynin özlemle uyumuş hatta uyuşmuşken,
O şarkıyı duyarsın ve zaman durur!!!
Kahretsin..
Paylaşamadıklarındır zamanı durduran, sevgindir o beynine ve kalbine sığmayan
hatta aşkındır hiç işe yaramayan, yaratamadığın!
İşte o an anlarsın ki kaybolup giden, değişen ve unutulan hiç bir şey yoktur.
İçinde kanayan yara en fazla kabuk bağlar ve en içten kahkahalarda bile kısmen hüzün gizlidir görenin anlamayacağı, görmeyenin anlamlandıramayacağı!
İyi görünmelisindir yapacak hiç bir şey yoktur. Eskisi gibi olamazsın; fakat eskisi gibi görünmelerin bir zararı yoktur kalbine ödediği tazminat dışında
O gitmiştir, kalmışsındır anandan doğduğun gibi yek nefes, tek fark artık üzerin çıplak değil, yoksa götüne yediğin şaplak aynı, böğüre böğüre haykırma aynı!
Acı çeken bir hayvan gibi sağa sola saldırmanın da bir yararı yoktur zaten yanıyorsundur en hasso ateşlerde..
Parantez içinde adının başına dost, arkadaş vb. unvanlar eklediğin yaşam paylaşımcılarının seni teselli babında konuşurken ürettikleri tükürüklerde yetmez içinde yanan ateşi söndürmeye !
Kalbin hızla çarpar ne yapacağını bilmezsin; korku boku selanik ve saat bilmem kaç!
Ağlamak mı? Nereye kadar, neyin sonunda biter yaş topların?
Biten yine sen olursun en yeni başlangıçlarda!
Yaş toplarının sesi arkada fon yaparken kendini anlatmayı istersin,
en çıkmazlarında mütemadiyen başa dönersin, tekrar dersin "tekrar tekrar ölmek için" , ne olur düşün cümlesini evirir çevirir bir yerlerden paragrafa sokar değişik tarzlarda yineler durursun!
Nafile!
Gecenin sana en somut kazandırdığı ise artık biliyorsundur şarkı gerçekten başarılıdır ve yazan insan nereden bilecektir ki buradan oraya seni taşıyacağını;
senin hiç mi hiç gitme niyetin yokken…
8 Aralık 2011 Perşembe
6
7 Aralık 2011 Çarşamba
5
6 Aralık 2011 Salı
4

5 Aralık 2011 Pazartesi
2/Sinek ısırıklarının müellifi

4 Aralık 2011 Pazar
bir

Çoğul bir haykırış yapacağım ama o kadarına ne diyafram yeter ne de bende atan, pili bitmiş yürek. Gerek madden gerekse manen tıkanmış her bir uzvuma ara sıra "sesimi duyan var mı?" diye ağır tacizlerde bulunsamda her seferinde tepki aynı. Hep yenilenen "Kör dövüşü" isimli oyunun yeni bir sürümü, en az eskileri kadar başarılı... Yayında ve yapımda emeği geçenleri tebrik etmek lazım.. zira gerçek ses, gerçek görüntüler, gerçek acı, gerçek yaştopu! hissederek oynamak o kadar keyifli ki ben kesin gelecek senelerde de oynarım. Müthiş bağımlılık yapıyor... Rol üzerime mi yapıştı ya da bu kadar başarılı mı oynuyorum, bilemedim!